Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç-Hüseyin Rahmi Gürpınar
“Türk Edebiyatı’nın Son 150 Yılı: Tanzimat’tan Günümüze”
adlı programımız kapsamında bu hafta, Serveti Fünun döneminin bağımsız
sanatçılarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Kuyruklu Yıldız Altında
Bir İzdivaç” adlı eserini tahlil ettik.Tahlilimiz sırasında; Serveti Fünun
edebiyatını, dönemin padişahı olan V.Mehmed’in yönetimini, eserin dil ve
anlatım özelliklerini ve karakterlerini değerlendirdik.
Serveti Fünun döneminin özelliklerinden kısaca bahsedecek
olursak:
·
Bu hareket ona adını veren Serveti
Fünun dergisinde gerçekleşmiştir.Dergi önceleri ‘fen’ üzerine yayınlar
yaparken yazı işleri müdürlüğüne Tevfik
Fikret’in getirilmesiyle, bütünüyle edebiyata yönelmiştir.
·
Divan edebiyatına karşı kurulmasına
çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade etmek için kullanılan ‘Edebiyat-ı
Cedide’ terimini benimsemişlerdir.
·
Türk edebiyatı içerik, anlayış ve
teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.
·
‘Sanat, sanat içindir.’ ilkesi
benimsenmiştir.
·
1901 yılında Hüseyin Cahit Yalçın’ın
Fransızca’dan çevirdiği ‘Edebiyat ve Hukuk’ adlı makalenin II.Abdülhamid
yönetimince kışkırtıcı bulunması hasebiyle dergi kapatılmış ve bu hareket sona
ermiştir.
Dönemin padişahı olan V.Mehmed, asıl adıyla Mehmed Reşad, 31
Mart Olayı ardından tahttan indirilen II.Abdülhamid’in yerine, İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin desteğiyle tahta çıkmıştır. Sultan II.Abdülhamid döneminde
hapis hayatı yaşadığı için devlet işlerinde tecrübesi yoktu ve padişahlığı 65
yaşında elde etmişti.Ayrıca yumuşak huylu ve zayıf iradeli olması sebebiyle
etkin bir duruş sergileyemedi ve padişahlığı sırasında devlet yönetimi İttihat
ve Terakki Partisi’nin elinde kaldı.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, Serveti Fünun döneminde yer almasına
rağmen gerek dil ve üslup gerekse işlediği konular bakımından dönemden farklı
bir yol izler.Dönemin aksine Gürpınar, sanatın toplum için yapılması
gerektiğini savunur ve sanatı, halkı yükseltmek için bir araç olarak görür.Eserlerinde
insanları eğlendirmek ama aynı zamanda bilinçlendirmek istemiştir.Romanlarında
toplumun her kesiminden, her yaştan ve her ruhsal durumdan tipleri
işlemiştir.Bütün bu tipler arasında kadınları, özellikle yaşlı kadınları, özel
bir beceriyle canlandırmıştır.Teyzesinin konağında kadınların içinde büyümesi
sebebiyle oradan büyük bir gözlem birikimi elde ettiği düşünülmektedir.Dil
estetiğine önem vermemiş ve bu konuda “Dilimizde sadeliğin zorunluluğu ve önemi
ciddi olarak bilindiği gün, edebiyat başlamış olacaktır.” demiştir.
Romanda, tema olarak “Batıl
İnançların Toplum Üzerindeki Etkisi” işlenmiştir.1910 yılının Mayıs ayında
Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentisi yayılır ve bu haber
tüm dünyada olduğu gibi İstanbul’da da büyük bir panik yaratır.Halkın çeşitli
kesimlerinden insanlar, olayı kendi anlayışlarına göre yorumlarlar.Romanın kahramanı
olan İrfan Galib; kadınlardan ilgi görmemesi üzerine içinde büyük bir kadın düşmanlığı
besleyen ve kadınlara eleştiriler içeren makaleler yazan, Batı ilimlerini
tahsil etmiş bir gençtir.Kadınları korkutarak küçük düşürmek için Halley
Kuyruklu Yıldızı ile ilgili konferanslar düzenler.Bir süre sonra İrfan genç bir
kadından mektup alır.İlk kez bir kadından ilgi gören ve mektubu yazan kadının
görüşlerini beğenen İrfan, bu mektuba coşkulu bir şekilde cevap yazar.Mektubu
yazan kadın hakkında kötü şeyler öğrenmesine rağmen onunla evlenmek ister.Kadın
kuyruklu yıldızın çarpacağı ana kadar yüzünü göstermemek şartıyla evlenme
teklifini kabul eder.Halley’in görüneceği gün düğün yapılır ve o esnada İrfan
ile kadın arasında bilimsel ve felsefi uzun konuşmalar geçer.Böylece kadın
İrfan’a bilgisini ispatlamış olur ve eşit şartlarda sürecek bir evliliğin
temeli atılır.
Kitaptaki karakterleri inceleyecek olursak:
İrfan
Galib:
·
Batılı eğitim almış,
·
Şöhret kazanma arzusuna sahip,
·
Hiçbir şeyden memnun olmayan (Aile,
memleket, milliyet vs.),
·
Aldığı eğitimlerden dolayı kendini
üstün görüp diğer insanları küçümseyen, kibirli bir gençtir.
Feriha:
·
İrfan’ın evlendiği,
·
Eğitim almış,
·
Hemcinslerinden farklı düşüncelere
sahip,
·
Zeki ve güzel kadındır.
Emeti Hanım:
·
Geleneklere bağlı,
·
Huysuz,
·
Eleştirel bir kişiliğe sahiptir.
Bu hafta “Bunları
Biliyor Musunuz?” köşemizde; İskender Pala’nın “İki Dirhem Bir Çekirdek” adlı
kitabından, atasözleri ve deyimlerin ortaya çıkış hikayelerini
inceledik.Dikkatimizi çeken hikayelerden bir tanesi şöyle idi:
HALEP ORADAYSA, ARŞIN
BURADA!
Vaktiyle, görgüsüzün
biri kısa bir müddet Halep’te kalmış.Yurduna dönünce de yerli yersiz konuşmaya,
“Ben Halep’te şöyle yaptım, böyle yaptım” gibi atıp tutmaya başlamış.Öyle ki
övünmelerinden halka gına gelmiş.
Günlerden birinde, köy
odasında oturulurken söz cirit oyunundan, uzun atlamadan açılmış.Bizim övünme
meraklısı dayanamayıp söze girmiş:
-Ben Halep’te iken on
beş arşın atladım.
Sabrı tükenenlerden
biri itiraz etmiş:
-Yapma be iki gözüm,
on beş arşın atlamak kim; sen kim?
-Canım ne var on beş
arşında, atladım işte!
O sırada aralarında
bulunan marangoz, malzemeleri arasındaki arşını çıkarıp ortaya koymuş:
-?!..
O günden sonra
palavracı, her nerede bir kuru sıkı atsa, halk kendisine “Arşın burada!” demeye
başlamış ve bu söz bir deyim olarak yaygınlaşmış.Bugün dahi, geçmişte yaptığı
bir şey ile övünen; yahut yapmadığını yapmış gibi söyleyen insanlara, halihazır
şartlar altında da aynı başarıyı göstermesi arzusuna izhar için söylenir.
Yorumlar
Yorum Gönder