Bu Ülke- Cemil Meriç

BÜTÜN GAYRETLERİMİZİN ORTAK BİR HEDEFİ OLMALI:
 KENDİMİZİ “BEN”İN DİKTATÖRLÜĞÜNDEN KURTARMAK
Fikir Talimi Kulübü çatısı altında gerçekleştirilen “Türk Edebiyatı’nın Son 150 Yılı:
Tanzimat’tan Günümüze” adlı kitap tahlili programımızda bu hafta yazdığı eser için ‘Busayfalarda, hayatımın bütünü, yani bütün sevdiklerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var.Bana öyle geliyor ki hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim: Etimin eti,kemiğimin kemiği.’ diyen Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’ adlı eserini Çengelköy’deki Babil Mekanda ele aldık.Tahlilimize klasik olduğu üzere yazarımızın kişisel ve edebi hayatını ele alarakbaşladık.
Cemil Meriç’in Yaşamı ve Edebi Hayatı
➢ Sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış ve yazılar kaleme almış bir
düşünce adamıdır.
➢ Asıl adı Hüseyin Cemil’dir.12 Aralık 1916’da Balkan Savaşları sırasında Hatay’a göç
etmiş bir ailein çocuğu olarak Reyhanlı’da dünyaya gelir.
➢ ‘......Çerkes mahallesindeki ev.Babamı yine akşamları görebiliyorum.Ablam
Antakya’da okuyor.Ben yalnızım.Babam hep çatık kaşlı, annem hep mızmız.
Kasabanın çocukları hep korkunç.Bol bol dayak yiyor,her çeşit hakarete uğruyorum.
Şikayet edeceğim kimse yok.’(Jurnal 2)
➢ Çocukların oyunlarına dahi kabul edilmeyen Cemil Meriç düşman bir çevrede ister
istemez kitaplara kaçar.Yani düşünceye ve edebiyata.
➢ İlkokul üçüncü sınıftan itibaren Fransızca derslerinin okutulduğu Reyhanlı
Rüştiyesinden mezun olur ve Antakya Sultanisi’ne başlar.
➢ Türkiye, Harf Devrimi’ni yaşarken, o, anayurda 39’da katılacak olan Antakya’da hala
Osmanlıdır.Fransız mandası altındaki topraklarda hem iyi bir Fransızca eğitimi alır
hem de Osmanlı kütüphanesinden beslenerek mazi ile bağını korur.
➢ Antakya Sultanisi’nin farklı dilleri bilen, o dönemin şartlarında doktorasını bitirmiş,
farklı milletlerden oluşan öğretmenler Cemil Meriç’in fikir hayatının oluşmasında
önemli bir yer tutar.
➢ Tarık Mümtaz’ın o dönemlerde çıkardığı ‘Karagöz’ isimli dergide babasınında izniyle
“Fırsat Yoksulu” mahlası ile şiirler yazmaya başlar.
➢ ‘Şoven Milliyetçilik’ dönemi dediği bu dönemde belli bir gruba dahil olma ihtiyacı ile
Tarık Mümtaz’dan etkilenir,Fransız etkisi altındaki okulunun hocalarını işaret ederek
bir hicviye kaleme alır.Bu yüzden lise diplomasını alamayacağını anlayınca lise son
sınıftayken okuldan ayrılmak zorunda kalır.
➢ İstanbul’a ümit dolu hayallerle koşacak,umduğunu bulamadan geri dönecektir.’Aç ve
tek olmak.Gurbet ve açlık.Bu şehrin kaldırımlarında bir başka aç Cemil Meriç hiç bir
zaman dolaşmamıştır.’(Jurnal 2)
➢ Üniversiteye giremediği için liseyi bitirmek üzere Pertevniyal Lisesi’nin 12.sınıfından
devam eder.
➢ İstanbul’da Nazım Hikmet ve Kerim Sadi gibi dönemin solcu aydınları ile tanışır.Hatta
onlar için iki eser çevirir Türkçeye.Kendi imzasını kullanmadığı bu eserler için vaat
ettikleri parayı da alamaz ve ilk kazığını yemiş olur.
➢ Ertesi yıl mayıs ayında vapurla İskenderun’a geçer.Geçimini sağlayacak işler bulup
çalışır.Ama yine bu huzur uzun sürmez.Bütün kitap ve dergilerine el koyularak,Hatay
hükümetini devirmeye çalışmak suçundan idam talebiyle yargılanır.İki ay sonra
beraat edecek,bir daha dönmemek üzere İstanbul’a tekrar gidecekti.
➢ Arkadaşından Yabancı Diller Okulunun burslu öğrenci aldığını duyar duymaz
sınavına girer ve kabul edilir.İki yıl okuduktan sonra Fransa’ya staja göderilecekken
savaş sebebiyle gönderilemez.
➢ İstanbul’da ilk yazısı İnsan dergisinde yayımlanır.
➢ Coğrafya öğretmeni Fevziye Hanım ile tanışır.İlk tanışmalarında Paris’ten açılır konu.
Fevziye Hanım hiç gitmediği Paris’e sevdalıdır ve sokak sokak bilir bu şehri.Cemil
Meriç beğenilme kaygısıyla Paris’i anlatır ama Fevziye Hanım onun tariflerinden bu
şehri pek de iyi bilmediğini anlar.Ancak çaktırmaz,o da onun geniş alnını beğenmiştir
ve evlenme teklifini kabul eder.
➢ Fransızca öğretmeni olarak mecburi hizmetini yerine getirmek üzere Elazığ’a gider.
Yine yabancı bi yerde başka bir trajedinin içinde bulur.Elazığ’dayken ilk çeviri kitabı
çıkar:Altın Gözlü Kız.189 sayfalık kitabın 74 sayfası Balzac üzerine kendi yazdığı bir
incelemedir.
➢ Art arda iki çocuğu olur:Mahmut Ali ve Ümit.Geçimlerini sağlamak için sabahlara
kadar çeviriler yapar.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine, Fransızca okutmanı
olarak işe alınır.
➢ Bir aile yakınından akşam oturması dönüşü Fevziye Hanım’ın koluna girmiş
merdivenleri inerken tökezler yere yığılır.Çocukları ve Fevziye Hanım hemen
yardımına koşarlar koşmasına ama...’Dışarıda elektrikler mi kesik Fevziye?..’
demesiyle zaman durur ve sessizlik hakim olur ortama.Kitaplara, yani dünyaya açılan
pencerelerinin panjurları kapanır.Bir gözünün retina tabakası çatlamıştır, diğerine
katarakt sonucu perde inmiştir.
➢ “Ben alışamadım körlüğe.Bu kelime telaffuz edildikçe büyük bir kabahat işlemişim
gibi yüzüm kızarıyor.Gözlerimi görmek istemiyorum.Körler bütün devirlerin ve bütün
ülkelerin paryası.Kör müsün?Kör olasıca!”(Jurnal 2)
➢ 63’te tanıştığı İngilizce öğretmeni Lamia Hanım’a mektuplar yazar.Lamia Hanım da
şöyle cevap verir mektuplarına:”Kafka’dan Milena’ya mektuplar...Sanki bir bakıma
kendimi buldum mektuplarda...Tek rakibiniz Kafka.Ama Milena sizin mektupları
okusa, beni ortadan kaldırıp tahtıma oturmak isterdi.”
➢ Fransızcasıyla okutturduğu Batı’nın kitaplarından Hint’i keşfeder.Dört yıllık bir emeğin
ürünü ,sonradan adı Bir Dünyanın Eşiğinde olacak olan ilk telif eseri Hint Edebiyatı
yayımlanır.(Sağcılıkla itham ederler.)İkinci telif eseri olan Saint-Simon İlk Sosyolog,
İlk Sosyalist adlı eseri yayımlanır.(Solculukla itham ederler.)
➢ 1983’te eşi Fevziye Hanım’ı kaybeden Meriç, aynı yıl Ağustos ayında beyin
kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri Işık
Doğudan Gelir ile Kültürden İrfana oldu. 13 Haziran 1987’de hayatını kaybetti.
Cenazesi, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.Bu Ülke kitabında Cemil Meriç; doğu-batı mevzusu, sağ-sol çatışması, ideolojilerin doğuşu,Fransız İhtilali ve Osmanlı’ya etkileri, Tanzimat sonrası batılılaşma, Türkiye'deki edebiyat ve
siyaset dünyası, doğunun ve batının fikir alemini ve önemli düşünce insanlarını ele
almaktadır.

Bu Ülke kitabı içerisinden ele aldığımız konular;
Sağ ile sol:Fransız devrimi zamanında baskılara dayanamayan kral 16.Louis Kurucu Meclis’itoplamak zorunda kalmış ve bu toplantıda;kral 16.Louis’in veto hakkını savunan soylular veruhban sınıfı oturum başkanı Mounier’in sağ yanında, kralın böyle bir ayrıcalığı olmasınıreddeden, yönetimde hak talep eden, bunun için köylü sınıfının yanında yer alan burjuvatemsilcilerininde sol yanında yer alması ile sağ ve sol kavramları siyasal literatüre girmiştir.
➢ Her toplum düzeninin kendine özgü koşulları, solculuk ve sağcılık kavramlarının
anlam ve içeriklerini de değiştirmiştir.Prens Sabahattin 1900’de “Umum Osmanlı Vatandaşlarına” hitaplı bir beyanname ile JönTürkler’in bir kongre düzenlenmesi fikrini ortaya attı.Bu ilk girişim gerçekleşmedi ancak 4Şubat 1902’de Paris’te “Birinci Osmanlı Liberaller Kongresi” adıyla bir kongre toplamayıbaşardı.Kongrede, Jön Türkler arasındaki ideolojik ve siyasi farklar ortaya çıktı.PrensSabahattin, II.Abdülhamid’in İngilizler yardımıyla düşürülmesi fikrini savundu.Yabancı
müdahaleye karşı olan ve ‘merkeziyetçi bir Meşrutiyet’i savunan Ahmed Rıza ve grubuylafikir ayrılığına düştü.Bu bölünmenin, günümüzde Türkiye’de merkez sağ ve merkez soluntemelini oluşturduğu kabul edilir.
➢ Cemil Meriç’e göre Avrupanın son ikiyüz yıllık tarihi solun zaferleri ve sağın
hezimetleri tarihidir.Avrupa bütün cinayetlerini sağa yükler.Sağ yakın tarihin günah
tekesidir;kilisedir,cehalettir,faşizmdir.Cemil Meriç bu iki kelimeyi toplum yapımızla
herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı kelime olarak görür.Solun halk vicdanında
yarattığı tedailer:casusluk,darağaçları,Moskova;sağın müphem,sevimsiz,sinsi bir iki
hayal.İzm’ler:İzm’lerin hepsi kendi adına ‘dünyaya buradan bakılmalı, hakikat burada’ iddiasında bulunuyor.Akabinde insanlarda ‘izm’e bir teslimiyet oluyor.Bu teslimiyet de insanın dimağını ve beynini kendi içinde sınırlandırıyor.Bu da açık bir biçimde düşünce hürriyetini kısıtlıyor. İzm’ler insana hakikati tanımlamak hususunda bir bakış açısı sağlar.Bu bakımdan gereklidir. Ancak bunda bir sınır olmalıdır.Bir ideolojinin izm’e dönüşmesi ,Cemil Meriç’in de tabiriyle idrake deli gömleği giydirmektir.Bu bakımdan ‘yumuşak ideoloji’ en uygun derecedir. İzm’ler aynı zamanda ‘ötekine’ at gözlüğüyle bakmayı beraberinde getirir.İsmet Özel’de buna benzer
olarak ‘İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır’ demiştir.Burada kast edilen tek bir pencereden bakılmasıdır.
Su alan gemi:Tanzimat sonrasında Osmanlı toplum yapısında önemli değişikler olmuştur.İstanbul,İzmir,Selanik gibi şehirlerde bankalar,iş hanları,istasyonlar,kışlalar,fabrikalar ve yabancı ülke temsilcilikleri oluşturuldu.Osmanlı şehirlerinde yeni bir sınıf olan memur sınıfı
oluştu.Bu dönem giyim tarzında da değişmeler oldu.Batı’da başlayan kadın erkek eşitliği Osmanlı toplumunu kademeli olarak etkilemiştir.Avrupa ülkelerinde elçiliklerin kurulmasından ve Avrupa ile ilişkilerin artmasından sonra daha farklı bir anlayışa sahip reformcu yeni bir nesil ortaya çıkmıştı.Bunlar,Avrupa başkentlerinde görev yaparken, uluslararası durumu ve batılı devletlerin bünyelerini tanımaya çalışmış olan diplomatlardı.19.yüzyılda yönetimde nüfuzları artan bu bürokratlar,gelenek bağlarından kurtulmuş yönetimde köklü reform yapma
düşüncesindeydiler.
➢ Cemil Meriç’e göre ‘çağdaşlaşmak’ Avrupa’nın yeni bir ihraç metai,kokain gibi...Şuuru
felce uğratan bir zehir.’Çağdaşlaşmak neden Hristiyan Batı’nın putlarına perestiş
olsun?’ diye belirtmiş Bu Ülke’de.Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini
inkar etmek ve peşin köleliğe razı olmak değil mi? diyor.Cemil Meriç’e göre biz apayrı
medeniyetin çocuklarıyız,düşman bir medeniyetin,bambaşka ölçüleri olan,çok daha
eski,çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin.Çağdaşlaşmanın halk
vicdanındaki adı maskaralaşmak yani gavurlaşmaktır ona göre.
İrfan:İrfan ‘bilmek’,’anlamak’ anlamlarına gelir.Bu bilgi Batı’daki gibi salt aklın ürettiği nesneden ziyade;Doğu’daki şekliyle aklın ve kalbin birlikte ürettiği ulvi bir nitelik olarak görülür.İrfan, ilahi bir feyz ile kainatın sırlarını bilme anlamına gelir. Osmanlı’nın irfan geleneği;edebe ve erkana büyük ölçüde önem vermiştir.Osmanlı’da irfan kurumları salt bilgiden ziyade merhamet,şefkat,muhabbet,kardeşlik,yardımlaşma gibi duyguları da
vermiştir.Ancak ne yazık ki Batılılaşma ile irfan parçalanıp yok edilmiştir.



Yorumlar

Popüler Yayınlar