Hep O Şarkı - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

                                     HEP O ŞARKI
 Fikir Talimi Kulübü çatısı altında gerçekleştirdiğimiz “Kitap ve Şiir Tahlili” programımızın bu dönemki ilk kitap tahlilini Şairler Kahvesi’nde gerçekleştirirken; Türk Edebiyatı’nın büyük ustaları arasında yer alan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, sıradan bir aşk hikayesini dönemin toplumsal değişimleri içinde ele aldığı son romanı olan “Hep O Şarkı” adlı kitabını tahlil ettik.  İlk olarak yazarın hayatını ele alacak olursak;

  ❖ 27 Mart 1889 Kahire doğumlu Yakup Kadri Karaosmanoğlu, edebiyatın hemen her alanında eser vermiş usta bir sanatkardır.
❖ Çocukluğunun ilk altı yılı Kahire’de bir sarayda dadılar elinde yetiştirilerek geçer. Ailesinin durumu bozulunca altı yaşında anne ve babasıyla birlikte Manisa’ya yerleşir.
❖ Annesi onun yetişmesine ve mizacına yön veren asıl kişidir. Kibar insan olma arzusu hem annesi hem de saray çevresi tarafından küçük yaşlardan itibaren Yakup Kadri’ye aşılanmıştır. Nitekim babasını annesi kadar sevmez ve kendi deyimi ile çocukluğunda babasına ait hiçbir şey ona hoş ve munis gelmezdi.
❖ 1903 yılında İzmir İdadisi’nde okumaya başlayan Yakup Kadri, 1905 yılında tekrar ailesi ile birlikte doğduğu topraklara, Mısır’a döner ve İskenderiye’deki Fransız okuluna kaydolur. Burada Fransızcayı ana dili gibi öğrenen Yakup Kadri, aynı zamanda Fransız Edebiyatına ve batı kültürüne nüfuz etmiş biri olarak, 1908 yılı başlarında Meşrutiyet’in hemen öncesinde İstanbul’a döner ve Mekteb-i Hukuk’a kaydolur. 3 yıl okuduğu hukuk fakültesinden diploma almadan ayrılır.
 ❖ 1909 Mart’ında Fecr-i Ati topluluğunun ilk toplantısına katılan Yakup Kadri, aynı yıl yayımlanan “Nirvana” adlı tiyatro oyunu ile yazı hayatına atılır.
❖ 1915’te Üsküdar İdadisi’nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yapmaya başlar. Bu devirde Yakup Kadri; Schopenhauer, Nietzsche, Bergson gibi yazar ve düşünürlerin etkisi altındadır. Ve bu etkilenme 1917’lere kadar sürer. Daha sonra bireycilikten toplumculuğa yönelir. Şüphesiz bunda savaşların ve ülkenin işgalinin rolü vardır. Milli Mücadele’ye yazdıkları ile destek olmuştur. Milli Mücadele’nin bir destan olduğuna inanır. O günlerde yazılmış makalelerini ve hikayelerini “Ergenekon” adı altında toplaması bunun bir göstergesidir.
❖ Uzun yıllar milletvekilliği ve diplomatlık görevlerinde bulunan Yakup Kadri, 13 Aralık 1974’te Ankara’da hayata gözlerini kapatır.
❖ Yakup Kadri hemen hemen bütün eserlerinde bir sanat aristokratlığı içine girme eğiliminde bulunmuştur. Kendini üstün görme ve topluma yukarıdan bakma sebepleri arasında köklü bir aileye mensup olması ve okuduğu batı kaynaklı kitaplar yer almaktadır.

Yazarın “Hep O Şarkı” adlı son romanı 1956 yılında yayımlanırken; sıradan bir aşk hikayesinin baş kahramanı olan Münire’nin yıllar içindeki yolculuğunu bu aşk üzerinden bir roman yazarak anlatmaya karar vermesi ile başlar kitap. Aynı zamanda Münire’nin yaşamından yola çıkılarak dönemin sosyokültürel değişimini (konak yaşamındaki çöküş vb.) ustalıkla anlatan Yakup Kadri’nin “Hep O Şarkı” romanını özetleyecek olursak;

   Münire okuduğu romanların da etkisi ile otuz beş yıl öncesinden başlayarak Emirgan’daki yan yalının sahibi olan Hakkı Paşa’nın oğlu Cemil ile olan arasındaki aşkın zaman içindeki yolculuğunu bir roman yazarak anlatmaya karar verir. O zamanlarda on üç yaşında olan Münire, Hakkı Paşa’nın oğlu Cemil Bey’e karşı ilgi duymaktadır. Hakkı Paşa ile Münire’nin babası çocukluktan arkadaşlardır Cemil ile Münire gibi. Ve yalıları öylesine yakındır ki boğazdan bakıldığında tek bir yalı sananlar dahi vardır. Cemil’i hem kız hem erkek arkadaşlarından kıskanan Münire bir yaz günü, yalının arka tarafındaki koruda beş on arkadaş körebe oynuyorlarken Cemil ile Emirgan imamının kızı Sıdıka’yı birbirlerine sarılmış bir şekilde görür ve Cemil Bey’e karşı bir acıma hissi uyanır içinde. Ve suçu Cemil Bey’de bulmayan Münire, aslında onun kibarlığından, karşı tarafı hiçbir zaman kırmamasından dolayı Sıdıka’nın onu zorladığını düşünür. O günden sonra Sıdıka ile arası açılmıştır.   Birgün Hakkı Paşaların evindeki saz fasıllarından birinde Cemil Bey, Münire için ilk defa şarkı söylemiştir. Münire şarkıda geçen sevgilinin yaşı, endamı ve gözlerinin rengi ile ondan başkasının olmayacağını düşünür. Cemil Bey’in zaten şarkıyı söylerken gözlerini Münire’ye çevirmesi bunun bir delilidir. Cemil Bey ile olan ilişkisi karanlıkta pencereden pencereye fısıldaşmalar, uzaktan uzağa bakışmalarla devam etmiştir. Hakkı Paşa Münire’yi oğlu için babasından resmen istediği ana kadar bu böyle sürmüştür. Fakat Münire’nin babası bunu kabul etmez ve göz hapsine alır Münire’yi. Bu bir elvedadır aslında pencereden pencereye fısıldaşmalara, ayda bir defa da olsa fırsat bulup birbirlerine yazdıkları iki satırlık
mektuplaşmalara. Sadece Münire’yi avutan bir teselli vardır. O da arada bir Cemil Bey’in yandaki pencereden akseden sesini işitmektir. Her iki yalı halkı uykuya daldıktan sonra, hep o şarkıyı söylemeye devam ediyordu. Münire’nin babası Münire’nin Cemil Bey’e meylini hissettiği günden bu yana eski şefkatinden eser kalmamıştır. Kızına olan gücenikliğini yalnız tavırları ve bakışlarıyla ifade ediyordu. Hakkı Paşa ile aralarının açıldığı günden Münire’nin gelin gideceği güne kadar bu tavrını sürdürmüştür.
Görücüye gelen Nafi Mollaların konağına gelin gidecek olan Münire, artık Kazasker Nafi Molla’nın oğlu Rüknettin Bey’in karısı olmuştur. Rüknettin’in babası da çocuğunun sözünden sonra Şeyhülislamlık makamına getirilmiştir. Düğünün masrafları Padişah’ın özel harcamalarından ödenmiştir ve Laleli’den Vefa’ya kadar halk öbek öbek düğün alayını seyir için yollara dökülmüştür. Münire bunlar olurken kendisini uyuyan bir insan olarak tasvir eder. Artık Nafi Molla’nın konağındaki günler başlamıştır onun için. Rüknettin Bey ile annesini birbirine çok benzetirdi. İkisinin de yemek düşkünü olduğunu belirtir Münire. Fakat Münire kaynatasını ne oğluna ne de karısına benzetirdi. Tıpkı Cemil Bey gibi uzunca boylu ve narin endamlıydı. Münire’ye göre büyük sarığını öyle hafifçe taşıyışı, geniş cübbesinin içide öyle bir rahatlıkla kımıldanışı insana huzur ve sükun hissi verirdi.
    Böyle bir çelebi adamın hangi sebepler dolayısıyla öyle bir kadınla evlendiğini ve niçin onunla geçinmek zorunda kaldığı hakikatini öğrenen Münire, Nafi Molla’ya karşı hürmeti daha çok artmıştı. Çünkü Nafi Molla Bey eski ve asil fakat devlet düşkünü bir ailedenmiş. Babasının gözden düşmesiyle hanlar, hamamlar, nice kıymetli eşyalar satılmış. Nafi Molla ailesinin şeref ve itibarını kurtarmak içinde çarşı esnafından zengin bir adamın yetim kızı ile evlenmek mecburiyetinde kalmıştır.
    Rüknettin Bey bazı geceler yavaşça yataktan kalkarak odadan gidiyordu. Bu durum Münire için daha iyiydi. Hatta kendisini derin uykuya dalmış göstermek suretiyle onun bu sıvışmalarını kolaylaştırıyordu. Münire onun kesinlikle kilere gideceğini düşünüyordu. Lakin o gecelerden bir gece bir merakla takip etti Rüknettin’i ve Küçük Molla Bey’in evdeki hizmetçi kızların yattığı odaya girdiğini gördü. Bu durum Münire için son derece kötü bir olaydı. Kaynanasının nasıl vakit geçirdiğini anlatan Münire, onun en yakın ahbaplarının bohçacı kadınlar olduğunu belirtiyordu. Onların söylediklerini ya derin bir hikmetmiş gibi dikkat ve ehemmiyetle dinler ya da tuhaf laflarmış gibi kahkahalarla gülmekten kendini alamazmış. Bunların içinden bir tanesi olan Zeyrekli Fatma Hanım’ın bazı günler
konakta kaldığı bile oluyormuş. Bir sabah konağın basamaklarından aşağı inen Münire ‘ye arkadan Zeyrekli Fatma Hanım yaklaşır ve bir mektup sışıktırır. Mektup Cemil Bey’den gelmiştir. Mektubu okuyan Münire çok heyecanlanır. Zeyrekli Fatma Hanım konaktan ayrılacağı günden bir gün önce bunu Münire’ye söyler ve Münire bir mektup yazar Cemil Bey’e. Bundan sonra artık buluşmak için uygun zamanın ayarlanması gereklidir.
   Zeyrekli Fatma Hanım’ın planına göre Münire gezmek için dışarı çıkmak isteyecektir. Zaten evlendiği günden beri dışarı çıkmayan Münire’ye kaynanası izin verecektir. Kimle gideceği konusunda da Zeyrekli Fatma Hanım devreye girecektir. Kaynanasının yakın arkadaşıdır hem. Ve bir buluşma ayarlanır. Bu buluşmada sadece kısa bir süre birbirlerini görmüşlerdir Münire ve Cemil. İki yıllık bir ayrılıktan sonra Cemil Bey ile karşılaşıp bakıştığı andan beri Münire gözlerini yeni bir dünyaya açmıştı. Her günün ve her saatin başka bir tadı vardı. Haftada hiç değilse bir defa Cemil’den ona bir mektup geliyor, Münire’den ona bir mektup gidiyordu. Ve ayda hiç değilse bir kere de buluşup görüşmek nasib oluyordu.
   Bu buluşmalardan birgün bu işin nereye varacağını konuştular. Cemil, Münire’yi bir çaresini bulacağız diyerek teselli etmişti. Bu buluşmaları takip eden günlerin bir takım hadiseleri onlar için bazı imkanlar hazırlıyor gibiydi. Mesela konaktaki habeş kızı Rüknettin Bey’den hamile kalmıştı. Bunu öğrenir öğrenmez Münire ertesi gün soluğu anne ve babasının konağında almıştı. Babası evde yoktu Münire’nin. Olayı kalfaya anlatır Münire, kalfanın bağırmasıyla tüm konak başlarına toplanır. Durumu öğrenen Münire’nin annesi kızını o konağa göndermez. Akşam konağa gelen babası da durumu öğrenir ve kızına korkmamasını söyler. Artık kızlarının daha fazla üzülmemesini isteyen Münire’nin annesi ve babası, Münire’nin üstüne titremeye başlar. Keyfinin yerinde olması için ellerinden geleni yaparlar. İlerleyen günlerde Kanlıca’da oturan halasını birkaç gün için ziyarete giden Münire’nin asıl amacı Mihribat’ta buluşmak için sözleştiği Cemil Bey’i görmek olacaktır. Halasının kızı Hasibe’nin evde olmaması( ince hastalığa yakalanmıştır ve dinlenmesi için büyük ablasının yanına Çamlıca’ya gönderilmiştir.) Münire için daha iyi olmuştur. Münire’nin halinden anlayan halası Cemil ve Münire’nin rahatça buluşabilmesi için kolaylık sağlar. Artık ikisi birlikte pencereden Cemil’in kayıkla gelişini beklemektedirler.
    Fakat birgün Cemil ertesi gün gelmezse merak etmemesini ve ona bir mektup yollayacağını söyler. Bu mektup Münire’nin eline ulaşır. Hakkı Paşa Cemil Bey yüzünden Hünkarın gazabına uğramış ve Sivas’a tayin edilmiştir. Çünkü Cemil Bey kendisini isteyen bir sultanla evlenmeyi kabul etmemiş ve bu suretle İradei Seniye’ye karşı gelmiştir. Bu arada durumu gittikçe ağırlaşan Hasibe kısa bir süre
sonra vefat edecektir. Münire’nin babası Hakkı Paşaların yaşadığı felaketi önlemek için elinden geleni yapmış lakin Hünkar babasına sert mukabelede bulunmuştu. Fer’iye vakasının olduğu vakit otuz yaşında bir kadın olan Münire artık Rüknettin Bey’den boşanmıştır. Bu olaylar sırasında üç gün kayıplara karışan babasının geri dönmesiyle içine Cemil Bey’in de dönüp geleceği umudu düşer Münire’nin. Fakat babasının durumu hiç iyi değildir ve iki yıl süren hastalığı boyunca elde bulunan konaklar bir bir satılmaya başlanmıştır. Babasını vefatından sonra annesi de kısa bir süre sonra yatağa düşmüştür. Her ne kadar kendini güçlü göstermek istese de bir sabah o da hayata gözlerini kapatır.
    Bu vakitten sonra halasının yanında kalmaya başlayan Münire, halasının yakın dostu Eşref Paşaların Cemil Bey ve Hakkı Paşalara dair bir şey bilmesi umudu ile onlara gider. Çünkü boş kağıdını alır almaz halasına giden Münire artık Cemil ile evlenebileceğini bunu en azından telgraf ile Cemil Bey’e iletmek istediğini söyler fakat halası Cemil Bey’in dönüşünü bekmesini, Eşref  Paşaların söylediğine göre başka bir yere nakledildiğini söyler. Bundan dolayı Eşref  Paşaların konağına giden Münire, Cemil Bey’in hükümet memurunun kızıyla evlenip çoluk çocuğa karıştığını öğrenir. Birgün halası Münire’nin keyfinin yerine gelmesi için davet edildikleri Eşref Paşa’nın saz alemlerine götürür Münire’yi. Eşref Paşa’nın hanımı Münire’nin halasını pencere kenarına götürür ve bahçede bulunan davetlilerin kim olduklarını tek tek söyler. Cemil Bey’inde orada olduğunu öğrenen halası bu davetten erken ayrılmak ister. Fakat bir anda Cemil’in Münire’ye söylediği hep o şarkı söylenmeye başlar. Münire düşünür; okuyuş tarzı onunkine pek benziyor ama onun sesi değil. Şüphesiz Cemil Bey’i tanıyanlardan, onun şarkı söyleyişini dinleyenlerden ve şarkı söyleme tarzını benimseyenlerden biri olduğunu düşünür. Kim bu adam diye sorduğunda Cemil Bey olduğunu öğrenir öğrenmez yere yığılır. O günden sonra Cemil, Münire’nin halasının evine geliyor birkaç defa ama Münire’yi görmek için değil halasının Eşref Paşa ile arasının iyi olduğunu bilip kendi işlerinde aracılık yapması için geliyor. Münire de onu böyle korkak ve pısırık görünce hiç görmeseydim, keşke hayalimdeki eski Cemil olarak kalsaydı diye düşünür.







                             

Yorumlar

Popüler Yayınlar